25 Nisan 2020 Cumartesi
TÜRK EDEBİYATINDA DÖNEMLER
İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI
Türklerin İslamiyet'e girmeden önce meydana getirdikleri edebiyattır Sözlü ve yazılı olmak üzere ikiye ayrılır
SÖZLÜ EDEBİYAT
Her toplumda olduğu gibi Türklerde de kendine özgü sözlü edebiyat ürünleri vardır Bu ürünler eski Türk topluluklarının sığır,şölen ve yuğ adını verdikleri törenlerden doğan ürünlerdir
Sığır: Av törenlerine denir
Şölen: Kurban törenlerine denir
Yuğ: Yas,ölüm törenlerine denir
Bu törenler şaman, kam, baksı ve ozan adını alan kişiler tarafından yönetilir Bunlar sazlarıyla bu törenlerde bazı destan parçalarını veya koşuk,sagu adı verilen şiirleri söylerlerdi
İslamiyet Öncesi Türk Şiirinin Özellikleri:
ü Hece ölçüsüyle söylenmiştir(7’li,8’li,12’li)
ü Yarım kafiye kullanılmıştır
ü Nazım birimi dörtlüktür
ü Dildeki kelime sayısı sınırlı kalmıştır, yabancı dillerin etkisi yoktur
ü Tabiatla iç içe oldukları için sanatçılar benzetmelerde tabiattan yararlanmışlardır
ü Şiirlerde işlenen konular: kahramanlık, yiğitlik, ölüm, savaş ve aşktır
SÖZLÜ ÜRÜNLER
KOŞUK
ü Dörtlüklerle söylenilir
ü Hece vezni kullanılmıştırYiğitlik,aşk,tabiat gibi konular işlenir
ü Halk edebiyatındaki karşılığı ‘’koşma’’,Divan edebiyatındaki karşılığı ‘’gazel’’dir
ü Kafiye düzeni aaab,cccb,dddb şeklindedir
SAGU
ü Devlet büyüklerinin ölümü üzerine duyulan acıyı dile getirmek için söylenen şiirlerdir
ü Kafiye düzeni koşuktaki gibidir
ü Halk edebiyatındaki karşılığı "ağıt", Divan edebiyatındaki karşılığı "mersiye"dir
SAV: Kısa ve özlü sözlerdir Atasözünün yerine kullanılmıştır
DESTAN
Milletlerin zihinlerinde derin etki bırakan savaş,göç,afet,kıtlık gibi olayların etkisiyle söylenmiş,uzun manzum hikayelerdir
ü Olayların toplumda derin izler bırakmış olması
ü Olay ve kişilerin olağanüstü nitelikler göstermesi
ü Tanrıların olaylara karışması
ü Milli dil ve nazım şekilleriyle söylenmesi
TÜRK DESTANLARI
SAKA TÜRKLERİNİN DESTANLARI
Alp Er Tunga Destanı: Türk-İran savaşlarıyla Alp Er Tunga’nın yiğitliklerinin anlatıldığı destanlardır
Şu Destanı:İskender ile Türkler arasındaki savaşların ve Hükümdar Şu’nun destanıdır
HUN TÜRKLERİNİN DESTANI
Oğuz Kağan Destanı: Hun Hükümdarı Mete’nin yiğitliklerini,ülkesini genişletip oğulları arasında nasıl bölüştürdüğünü anlatan destandır
GÖKTÜRK DESTANI
Bozkurt Destanı: Savaşta yaralanan bir Türk’ün,dişi bir kurt tarafından kurtarılmasını,korunmasını ve Türklerin sözü edilen kurtla bu Türk’ten çoğaldığı anlatılır
Ergenekon Destanı: Bir yenilgi sonunda Ergenekon’a çekilen Türklerin orada çoğalıp,bir demir dağı erittikten sonra öçlerini alışlarını anlatan destandır
UYGUR TÜRKLERİNİN DESTANI
Türeyiş Destanı: Uygur hakanının,üç kızını insanoğluyla evlendirmeyi uygun bulmayarak tanrıya, kızlarıyla evlenmesi ve Uygur Türklerinin bu evlenmeden çoğaldığı anlatılır
Göç Destanı: Türklerin,Kutsal taşı Çinlilere vermeleri üzerine, tanrı tarafından cezalandırılmaları kuraklığın başlaması nedeniyle de göç etmeleri anlatılır
Diğer Milletlerin Destanları:
İran: Şehname
Alman: Nietbelungen Lied
Hindistan: Mahabarata, Ramayana
Japon: Şinto
Rus: İgor
Yunan: İlyada,Odyssa
Fransa: Chasen de Rolland
Fin: Kalevala
YAZILI EDEBİYAT
İslam öncesi Türk edebiyatına ait, bilinen yazılı ürün çok azdır İlk eserler mezar taşlarındaki yazılardır Türkler bu dönemde Göktürk ve Uygur alfabesini kullanmışlardır İslam öncesi Türk edebiyatının en önemli yazılı eseri Yenisey nehri kenarındaki Orhun Abideleri’dir
Abidelerin ilki MS 720 yılında Bilge Tonyukuk tarafından yazılmış ve dikilmiştir İkinci ve üçüncü abideler Yolluğ Tigin tarafından yazılmıştır Birisi 732 yılında Kültigin adına diğeri ise 735 yılında Kültigin’in ağabeyi Bilge Kağan adına dikilmiştir
ü Birinci taşın dili sadedirİkinci ve üçüncü taşların dili ise süslü ve söylev dilidir
ü Bu abideler de Göktürklerin bağımsızlıkları için Çinlilerle yaptıkları savaşlar ve bu savaşlar sonucunda devleti yeniden nasıl kurdukları anlatılır
ü Çin entrikalarına karşı halk uyarılır.
ANADOLU
-->
ANADOLU
Beşikler vermişim Nuh'a
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana'n dünkü çocuk sayılır,
Anadoluyum ben,
Tanıyor musun ?
Utanırım,
Utanırım fıkaralıktan,
Ele, güne karşı çıplak...
Üşür fidelerim,
Harmanım kesat.
Kardeşliğin, çalışmanın,
Beraberliğin,
Atom güllerinin katmer açtığı,
Şairlerin, bilginlerin dünyalarında,
Kalmışım bir başıma,
Bir başıma ve uzak.
Biliyor musun ?
Binlerce yıl sağılmışım,
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı, seher-sabah uykularımı
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
Haraç salmışlar üstüme.
Ne İskender takmışım,
Ne şah ne sultan
Göçüp gitmişler, gölgesiz!
Selam etmişim dostuma
Ve dayatmışım...
Görüyor musun ?
Nasıl severim bir bilsen.
Köroğlu'yu,
Karayılanı,
Meçhul Askeri...
Sonra Pir Sultanı ve Bedrettini.
Sonra kalem yazmaz,
Bir nice sevda...
Bir bilsen,
Onlar beni nasıl severdi.
Bir bilsen, Urfa'da kurşun atanı
Minareden, barikattan,
Selvi dalından,
Ölüme nasıl gülerdi.
Bilmeni mutlak isterim,
Duyuyor musun ?
Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip...
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne - üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının...
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.
Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Her biri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun ?
AHMET ARİF
İŞTE ELE
-->
İŞTE ELE
Asiyem seni severem
Diyacaksın ki neye,işte ele…
Seni görende üregim bi hoş oliyr,
Yaniyr yaniyar tutişiyr
Sonra işte ele soniyr
Diyacaksın ki neye,işte ele.
Akşam oliyr,davar geliyr,nakır aeliyr
Bi sen gelmiyrsen
Buban beni gapınıza goymiyr
Diyacaksın ki neye,işte ele.
Geceleyin yatağımda hep senü düşünirem
Pencereye bakirem,
Bi ara sanküm senü görirem
Gel diyrem gaybolirsen gelmiyrsen
Diyacaksın ki neye,işte ele.
Sabah oliyr,güneş dogiyr
Ben yine senü düşinirem
Sankim güneşten dogıp gelecaksan
Ama gelmiyrsen,men gahrımdan ölürem
Diyacaksın ki neye,işte ele.
Anlatım Bozuklukları
-->
Anlatım Bozuklukları
Her cümle belli bir düşünceyi, duyguyu aktarmak için kurulur. Bu cümlenin, ifade edeceği anlamı açık ve anlaşılır bir biçimde ortaya koyması gerekir. Ayrıca mümkün olduğunca gereksiz unsurlardan arındırılmış olmalıdır bu cümle. İşte bu özelliği göstermeyen cümleler, anlatım bakımından bozuktur.
Bu konu ile ilgili, ÖSS’de 5 ya da 6 soru çıkmaktadır. Sadece anlamla ilgili olmayıp dilbilgisi ile de ilgili özellikler gösterdiğinden, daha önceki konuların, özellikle cümle öğelerinin, çok iyi bilinmesi gerekir.
Bu alanda sorulan sorular değişik özellikler gösterir. Bazen bir cümle verilir ve “Bu cümledeki anlatım bozukluğu nasıl giderilir?” diye sorulur, bazen de “Aşağıdakilerden hangisinde anlatım bozukluğu vardır?” şeklinde sorulur.
Anlatım bozukluklarını anlama ve yapıya dayalı bozukluklar olmak üzere iki grupta toplayabiliriz:
1. Anlama dayalı bozukluklar
Bu bozuklukları birkaç bölüme ayırarak inceleyebiliriz.
- Gereksiz sözcük kullanılması
- Cümlede belirsizlik bulunması
- Birbiriyle çelişen ifadelerin bulunması
- Sözcüğün anlamca cümleye uymaması
- Sözcüklerin yanlış eyleme bağlanması
- Mantık hatasının olması
- Deyimin yanlış anlamda kullanılması
- Sözcüğün yanlış yerde kullanılması
- Bazen de bu belirsizlik noktalama işaretleriyle giderilir.
Örneğin;
“Yaşlı adamın yüzüne dalgın dalgın baktı.”
cümlesinde “dalgın dalgın” bakanın “yaşlı” olduğunu belirtmek için, “yaşlı” dan sonra virgül gelmelidir. Aksi takdirde “yaşlı” sözü adam isminin sıfatı olacaktır.
- Cümlede gereksiz sözcük kullanılması anlatım bozukluğuna yol açar.
Bir cümlede gereksiz sözcük bulunduğunu anlamak için, sözcük cümleden çıkarılır. Bu durumda cümlenin anlam ve anlatımında bir bozulma oluyorsa o sözcük gerekli, olmuyorsa gereksizdir.
“Herkesi eleştirip tenkit etmek bize hiçbir yarar sağlamaz.”
cümlesinde “eleştirip” sözcüğünün verdiği anlamla “tenkit etmek” sözcüğünün verdiği anlam aynıdır. Öyleyse bu cümlede “eleştirip” sözü gereksizdir. Cümleden çıkarılmalıdır.
“İki kardeşten en küçüğü arkadaşımdı.”
“Bilgili insanlardan yararlanmayı, istifade etmeyi bilmeliyiz.”
cümlelerinde altı çizili sözcükler gereksizdir.
- Bir cümlenin anlamı içinde bulunan başka bir sözü cümlede kullanmak da gereksiz sözcük kullanımına girer.
Cümlede böyle bir sözcük varsa, o cümle de anlatım bakımından bozuktur.
“Böyle yüksek sesle bağırmana gerek yok, sağır değilim.”
cümlesinde “bağırmak” zaten yüksek sesle konuşmak anlamındadır. Öyleyse bu sözün anlamı içinde bulunan “yüksek sesle” sözüne gerek yoktur.
- Cümlede belirsizlik varsa, o cümle iyi bir cümle değildir.
Bu belirsizlik mutlaka giderilmelidir.
Örneğin;
“Geleceğini babamdan öğrendim.”
cümlesinde “geleceğini” sözü belirsizdir. Çünkü kimin geleceği belli değil. “Onun geleceği” de olabilir; “senin geleceğin” de olabilir. Bu belirsizlik giderilmeli ve sözcüğün kime ait olduğu belirginleştirilmelidir.
- Bazı eylemler olumlu durumlarda, bazıları olumsuz durumlarda kullanılır. Eylemin anlamca yanlış yerde kullanılması da anlatım bozukluğuna yol açar.
Örneğin;
“Bana yardım ederek, işi kısa sürede bitirmeme neden oldu..”
cümlesindeki “neden olmak” eylemi daima olumsuz anlamlar verecek biçimde kullanılır. Oysa işin kısa sürede bitirilmesi olumlu bir durumdur. Öyleyse “neden oldu” sözü bu cümlede yanlış kullanılmıştır. Bunun yerine cümle “...bitirmemi sağladı.” şeklinde bitirilebilir.
- Bazı cümlelerde mantık hatasının bulunması da o cümlenin anlatımını bozar.
Örneğin;
“Bırakın patates doğramayı yemek bile yapamaz o.”
cümlesinde “bırakın” sözcüğünün cümleye kattığı anlamdan dolayı sanki patates doğramak yemek yapmaktan daha önemliymiş gibi görülüyor. Bu yanlışın düzeltilmesi için cümle,
“Bırakın yemek yapmayı, patates bile doğrayamaz o.”
şeklinde söylenmelidir.
- Bazen sözcüklerin bağlandığı ortak eylemler de anlatımda bozukluğa yol açar.
Örneğin;
“Bu davranışıyla bize yarar mı sağladı zarar mı belli değil.”
cümlesinde “yarar” ve “zarar” sözcükleri “sağladı” eylemine bağlanmıştır. Ancak “yarar sağlamak” doğru olsa bile, “zarar sağlamak” doğru değildir. Cümle;
“Bu davranışıyla bize yarar mı sağladı, zarar mı verdi belli değil.”
şeklinde söylenmelidir.
- Bu, bazen öğelerin eyleme bağlanmasında da görülür.
Örneğin;
“Ayağına ayakkabı, omzuna şal, üzerine pardesü giyip dışarı çıktı.”
cümlesinde “ayakkabı, şal ve pardesü” sözcükleri “giymek” eylemine bağlanmıştır. Oysa şal giyilmez, atılır.
- Cümlede deyimin yanlış yerde kullanılması da cümlenin anlamını bozar.
“Öğretmenin anlattığı konu tüm öğrencilerin dikkatini çekmişti. Herkes kulak kabartmış, öğretmeni dinliyordu.”
cümlesinde “kulak kabartmış” yanlış kullanılmıştır. Çünkü “kulak kabartmak” fark ettirmeden dinlemek anlamındadır. Burada “kulak kesilmek” deyiminin kullanılması gerekirdi.
- Bazı sözcüklerin anlamları birbirine karıştırılabilir. Cümledeki sözcüklerin anlamına da dikkat edilmelidir.
Örneğin;
“Çocukların birbiriyle uygunluk içinde olmaları beni sevindirdi.”
cümlesindeki “uygunluk” sözü yanlış anlamda kullanılmıştır. Çünkü burada “uyum” sözü kullanılmalıdır.
- Bazen sözcük doğrudur ancak cümlede bulunduğu yer doğru değildir.
Örneğin;
“Yeni elbisemi giymiştim ki kapı açıldı.”
Cümlesinde “yeni” sözünün yeri anlatımda bozukluğa yol açmıştır. Çünkü burada söylenmek istenen, elbisenin yeniliği değil, giymenin yeni yapıldığıdır. Öyleyse cümle;
“Elbisemi yeni giymiştim ki kapı açıldı.” şeklinde olmalıdır.
- Aynı anlama gelen ek ve sözcüklerin bir arada kullanılması anlatım bozukluğuna yol açar.
Örneğin;
“Onun beni sevmemesinin nedeni, fikirlerini benimsememiş olmamdandır.”
cümlesinde “nedeni” sözcüğü bir olayın sebebini anlatıyor. Ayrıca “olmamdandır” sözündeki “-dan” eki de neden anlamı veren bir ektir. İkisinin bir arada bulunması cümlenin anlatımını bozmuştur. Cümle,
“Onun beni sevmemesinin nedeni, fikirlerini benimsememiş olmamdır.”
şeklinde düzeltilebilir.
Anlatım bozukluklarının anlama dayalı olanlarını anlattık. yapıya dayalı anlatım bozukluklarını anlatacağız. Bu tür bozukluklar daha çok, Türkçe’nin kurallarıyla ilgili olduğundan, soruları çözebilmek için dilbilgisi kurallarının iyi bilinmesi gerekir. Bu tür bozukluklar şu şekilde sıralanabilir:
- Öğe eksikliğinin bulunması
- Özneyle yüklem arasında olumluluk-olumsuzluk uyumsuzluğunun bulunması
- Özneyle yüklem arasında tekillik-çoğulluk açısından uyumsuzluğun bulunması
- Özneyle yüklem arasında şahıs yönünden uyumsuzluğun bulunması
- Tamlama uyumsuzluğunun bulunması
- Ek uyumsuzluğunun bulunması
- Etken-edilgen fiillerin bir arada bulunması
- İsim cümlelerinde ekfiilin ortak kullanılması
Şimdi bunları tek tek açıklayalım.
Cümlede, kullanılması gereken bir öğenin bulunmaması, anlatım bozukluğuna yol açar. Bu, daha çok ortak kullanılan öğelerde görülür. Çünkü Türkçe’de her fiil, öğeleri aynı eklerle kendine bağlamaz.
Örneğin;
“Kardeşini yanına çağırdı, bir şeyler söyledi.”
cümlesindeki öğeleri inceleyelim: “Çağırdı” ve “söyledi” yüklemdir. Çağrılan ve söylenen kişi ise “kardeşi” dir. Yani “Kardeşini” öğesi her iki yüklemin ortak öğesidir. Bu ortak öğeyi yüklemlerle kullanalım. “Kardeşini çağırdı” doğrudur; ancak “kardeşini bir şeyler söyledi.” denmez, “kardeşine bir şeyler söyledi.” olmalı. “Kardeş” sözcüğünü iki kez kullanmamak için “ona” da diyebiliriz.
Başka bir örnek verelim:
“Arkadaşlarını pek sevmez, hatta çoğu zaman nefret ederdi.”
cümlesinde, sevmediği kişiler ile nefret ettiği kişiler aynıdır, yani “arkadaşları” ortak öğedir. Ancak “arkadaşlarını sevmez” dense de “arkadaşlarını nefret ederdi.” denmez; “arkadaşlarından nefret ederdi.” denmeli ya da onun yerine geçen “onlardan” sözü kullanılmalıdır.
Görüldüğü gibi bu tür bozukluklar daha çok sıralı cümlelerde görülüyor, ancak bileşik cümlelerde de bu tür öğe eksiklikleri görülebilir.
Türkçe’de bazı özneler olumlu, bazıları olumsuz anlamlar verir. Buna göre yüklemlerin de olumlu, olumsuz çekimlenmesi gerekir.
Örneğin;
“Hiç kimse okula gelmedi, geziye gitti.”
cümlesinde gelmeyen ve gidenler aynı kişiler, ancak “hiç kimse” olumsuz bir öznedir ve yüklemi daima olumsuz çekimlenir. Oysa “gitti” olumlu bir çekimdir. Yani ikinci cümle özneyle uyum sağlamamıştır. Buna “hepsi” şeklinde bir özne getirilmelidir.
Gerçi bu, sadece özneyle ilgili bir durum değildir. Bu tür sözcükler başka öğe durumunda bulunduklarında da yüklem aynı özelliği gösterir.
Örneğin;
“Öğretmenimiz hiçbirimizi azarlamaz, çok severdi.”
cümlesinde, yine “hiçbirimizi” olumsuz olduğundan “hiçbirimizi severdi” şeklinde kullanılmaz; “hepimizi severdi” olmalıdır.
Cümlede öznenin ifade ettiği şahıslarla yüklemin bildirdiği şahıs arasında bir uyum olmalıdır.
Özne birinci tekil, ikinci tekil (ben, sen); birinci tekil, üçüncü tekil (ben, o); birinci tekil, ikinci çoğul, (ben, siz); birinci tekil, üçüncü çoğul (ben, onlar) şahıslardan oluşuyorsa yüklem, daima birinci çoğul şahısa göre çekimlenir.
“Bu işi ancak ben ve sen halledebiliriz.”
“Dışarıda sadece ben ve o küçük çocuk kalmıştık.”
“Ben ve siz yarışmada eşit durumda değildik.”
“Ben ve birkaç yaşlı adam, kahvede uzun bir sohbete dalmıştık.”
cümleleri buna örnek gösterilebilir.
Eğer özne ikinci tekil ve üçüncü tekil (sen, o); ikinci tekil ve ikinci çoğul (sen, siz); ikinci tekil ve üçüncü çoğul (sen, onlar); şahıslardan oluşuyorsa, yüklem ikinci çoğul şahısa göre çekimlenir. Ancak ikinci tekil ve birinci çoğul (sen, biz) şahıslar özne olursa yüklem birinci çoğul şahısa göre çekimlenir.
“Sen ve annen burada ne yapıyordunuz?”
“Sen hatta hepiniz bu konuda suçlusunuz.”
“ Sen ve buradaki konukların, bize yarın gelebilirsiniz.”
"Galiba sonunda senle biz aynı sonuca ulaştık.”
cümleleri buna örnektir.
Öznenin insan ya da başka varlıklar olması da yüklemin tekil veya çoğulluğunu etkiler. Eğer özne bitkiler, hayvanlar, cansız varlıklar ya da soyut kavramlarsa, yüklem daima tekil olur. İnsanlar çoğul özne olduğunda ise yüklem tekil veya çoğul olabilir.
“Kuşlar dallara kondular.” değil “Kuşlar dallara kondu.”
“Sevgiler gizli kaldıkça güzelleşirler.” değil “güzelleşir.” olacak.
“Çocuklar geldi.” şeklinde de doğrudur, “Çocuklar geldiler.” de.
Bazen özneyle yüklem arasındaki uyumsuzluk, öznenin anlamından kaynaklanır.
Örneğin;
“Nüfus sayımı bu yıl yapıldı, bir hayli artmış.”
cümlesinde “yapıldı” yükleminin öznesi “nüfus sayımı”dır, “artmış” yükleminin öznesi ise “nüfus” olacaktır. Ancak cümlede “nüfus” diye bir özne yoktur. Sanki nüfus sayımı, “artmış” yükleminin öznesi olmuştur. Bu ise anlamca uygun değildir.
Sıfat ve isim tamlamalarının aynı tamlanana bağlanması anlatım bozukluğuna yol açar. Çünkü isim tamlamalarında tamlanan iyelik eki aldığı halde sıfat tamlamalarında tamlanan ek almaz. Dolayısıyla tamlananlar, niteliği farklı olduğundan, ortak kullanılamaz.
Örneğin;
“Kaza yerine birçok askeri ve polis aracı geldi.”
cümlesinde “araç” sözü hem “askeri” hem “polis” sözcüklerinin tamlananı durumundadır. Ancak “polis aracı” isim tamlamasıdır ve tamlanan iyelik eki almıştır. “Askeri” sözcüğü ise sıfat olabilecek bir sözcüktür ve “askeri araç” şeklinde sıfat tamlaması yapar; tamlanan da ek almaz. Dolayısıyla araç sözcüğü ortak tamlanan olarak kullanılamaz. Cümle;
“Kaza yerine birçok askeri araçla polis aracı geldi.”
şeklinde olmalıdır.
Burada ayrıca sıfat tamlamalarında görülen bir özelliği de ifade edelim. Türkçe’de sıfatlar çoğul anlam verirse isimler çoğul eki almaz. Bu özellik genellikle belgisiz sıfatlarda görülür.
Örneğin;
“Geceye birçok davetliler katıldı.”
cümlesinde “birçok” sıfatı çoğul bir anlam verdiği halde davetliler sözü de çoğul eki almıştır. Cümleden çoğul eki çıkarılmalıdır.
Cümlede eklerin eksik kullanılması cümlenin anlatımını bozar.
Örneğin;
“Her ülke, dünya devletleri arasında önemli bir yer edinmek için, ekonomik açıdan gelişmesi gerekir.”
cümlesinde “gelişmesi” sözcüğündeki iyelik ekinin, sözcüğü nereye bağladığı belli değil; “kimin gelişmesi gerekir?” diye sorarsak “ülkenin” cevabı gelir. Öyleyse “ülke” sözcüğüne ilgi eki (-in) getirilmelidir.
Bazen de bu durumun tersi görülür.
“Sanatçının, topluma yararlı bir kişi olmak için, eserinde mutlaka toplum sorunlarına yer vermelidir.”cümlesinde “yer veren kim?” sorusuna “sanatçı” cevap verir. Oysa cümlede “sanatçının” denmiş. Ya bu sözcükteki ilgi eki kaldırılmalı ya da yüklem “vermesi gerekir” şeklinde değiştirilmelidir.Bazı cümlelerde ise sözcükleri birbirine bağlayan ekler yanlış kullanılmıştır.
Örneğin;“Senin en beğendiğim yanın, derslerine düzenli çalıştığındır.”
Cümlede öğeleri ortak olarak kullanan etken ve edilgen fiiller bir arada bulunmaz.
Örneğin;“Bütün yemekleri hazırlayıp bir kenara koyulmalıdır.”
cümlesinde “hazırlamak” etken “koyulmalıdır” edilgen fiillerdir. Bunların aynı öğelerle kullanılması bozukluğa yol açmıştır. Cümle;
“Bütün yemekler hazırlanarak, bir kenara koyulmalıdır.”
şeklinde düzenlenirse bozukluk giderilir.
Sıralı isim cümlelerinde ekfiilin kullanılması da bazen bozukluğa yol açar.
Örneğin;
“O yaşlı şair geleneklere bağlı, ama yeniliklere kapalı değildi.”
cümlesinde iki yargı vardır: Şairin geleneklere bağlı olduğu, aynı zamanda yeniliklere de kapalı olmadığı, oysa cümlede “bağlı” sözü yüklem gibi kullanılmadığından “değildi” edatına bağlanıyor ve böylece şairin geleneklere bağlı olmadığı anlamı çıkıyor. Bunu engellemek için “bağlı” sözü “bağlıydı” şekline getirilmelidir
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)