ŞEKER PORTAKALI-JOSE MOURA DE VASCONCELOS| ÜÇ İNCELEME
ŞEKER PORTAKALI-JOSE MOURA DE VASCONCELOS
ÜÇ İNCELEME
Kitabın Adı:ŞEKER PORTAKALI
Kitabın Yazarı: Jose Moura De Vasconcelos
Kitabın Yazılma Yılı:1983
Kitabın Yayınevi: Can Yayınları
Kitabın Basım Yılı: 2001
Sayfa Sayısı:208
Kitabın Konusu: Ailesinden baskı gören ve bu yüzden aradığı değerleri başkasında bulan bir çocuğun,ilk başta korkması ve sonra da onu babası olarak görmesi
Kitabın Özeti:
Yaramazlığıyla tüm mahallede adından söz ettiren ve ailesinin kendisini daha fazla olay yaratmaması ve kendilerinin biraz daha rahat edebilmeleri için kendisini daha beş yaşında okula göndermelerinden şikayet eden Zeze,en çok sevdiği kardeşi olan Luis devamlı gezerdi.Zaten insanın ailede biriyle daha çok ilgilendiğini ve bununda Luis olduğunu söylerdi.Ama abisi Totoca ile birlikte de gezerlerdi.
Zeze devamlı Edmundo dayısıyla görüşür ve ondan çok şey öğrenirdi. Ona göre o bir kültür abidesiydi.Her gittiğinde kendini geliştirmesi bakımından bayağı mesafe kat ediyordu.
Noel yaklaşıyordu.Ve bütün şehirde Noel’in yaklaştığını gösteren olaylar gelişiyordu.Bütün dükkanlar daha canlı, daha farklıydı.Yalnız Zeze ailesinin maddi durumunun iyi olmaması nedeniyle bu heyecanı yaşayamıyordu.Bir kamyon dolusu oyuncak dağıtılacaktı.Bu oyuncaklardan alabilmeri için oyuncakların dağıtıldığı ve çok mesafede bulunan bu yere gitmeleri gerkiyordu.Ve de kardeşiyle birlikte gittiler.Bu yere vardıklarında oyuncak kalmamıştı.dolaysısıyla Noel’I armağansız geçirdiler.Bu durumdan şikayetçi olan Zeze homurdanırken babası duydu.Babası bu olay üzerine bir köşeye çekilip çok üzüldüğü anlaşılırcasına oturdu.Zez babasını orda olduğundan haberdar değildi.Kemdisini affettirmek için boyacı sandığını kapıp para kazanmaya gitti ve babasına sigara getirdi.
Zez’nin okumayı daha küçükken öğrenmesi ailesinde herkesi şaşırtmıştı.Zaten ilk başta herkes onun duyduklarını ezberlediğini sanıyordu.Okumayı bilmesi ve birazda onun yaramazlığından kurtulmak için onu okula kaydettirdiler.Okulda öğretmeninin en çok sevdiği öğrenci Zeze idi.Çok başarılıydı ve de çok sessizdi.Evde yaptığı yaramazlıkları okulda yapmıyordu.
Taşınacaklardı.Yeni evlerine gittiler.Gloria eve doğru koşmaya başladı ve hintkirazı ağacına sarılıp o ağacın onoun olduğunu söyledi.Diğer kardeşi de aynı şeyi demirhindiye yaptı.Ve Zeze ‘ye de arkadaki küçük bir şeker portakalı fidanı vardı.dikensiz olduğu için onu seçti.Ablası onun çok genç olduğunu ve küçük fidanın da onunla büyüyeceğini söyledi. Zeze devamlı küçük fidanın yanına gidip kendi kendine konuşuyordu.Sonunda bu küçük fidan Zeze’nin sorularına cevap verdi.Bu olayda sonra Zeze devamlı fidanın yanına giderek onunla dertleşiyordu.
Zeze okula giderken arabaların arkasına takılarak “Yarasa” dedikleri işi gerçekleştiriyorlardı.Yalnız, bir araç vardı ki hiç kimse yanaşamıyordu.Zeze bir gün bütün cesaretini toplayıp arabanın arkasına atladı.ama arabanın sahibi arabadan indi ve Zeze’yi fırçaladı.Zeze bu olaydan sonra daha da yarasa yapmaya cesaret edemedi.
Zeze yaptığı yaramazlıkların birisi sonucunda ayağını bir cam parçasıyla yarmıştı.Bunu fark eden O Portekizli adam ki Zeze’yi arabasına bildiği için fırçalamıştı hemen onu arabasına bindirip onu okula bıraktı.daha sonraları sık sık buluşup arabayla gezmeye başladılar.Zeze bu Portekizli adamı çok sevmişti ve de çok samimi olmuştu.Hatta ondan ismini değiştirmesini istemişti.
Evde yaptığı yaramazlık sonucu babası ve ablası ağzı burnu kırılıncaya kadar dövdüler.Okulda kimse durumu anlamasın diye okula göndermediler.Bu yüzden Portekizli adamın da yanına gidemiyordu.Dünyada en çok sevdiği kişinin bu adam olduğunu düşünüyordu.Bu yüzden bu adamdan onun babası olmasını istiyordu.
Totoca paraya ihtiyacı olduğu için Zeze’ye gelip ondan para istedi. Ama Zeze ona para vermemeye kararlıydı. Totoca para verirse ona iki önemli şey söyleyeceğini söyledi.Şeker portakalı ağacının bulunduğu bahçenin yol için kullanılacağı ve dolayısıyla buradaki fidanların kesileceğini söyledi.
Bir gün Zeze okulda öğretmenin sorduğu soruyu cevaplarken geç kalan arkadaşı içeri girdi.Portekizli adamın arabasının Mangaratiba adlı trenin altında kaldığını ve büzden kendisini geç kaldığını söyledi.Bunu duyan Zeze izin almadan olay yerine g,tti ve gerçeği öğrendi.hayatında en çok sevdiği adamı yani babası olmasını istediği kişiyi kaybetmişti.Totoca onu bir evin önünde otururken buldu.ateşler içerisindeydi..Hemen eve götürdü.evdekiler onun yine numara yaptığını sanıyorlardı.Daha sonra bunun gerçek olduğunu anladılar.Hiçbir şey yiyemiyor,hiçbir şey içemiyordu.Bütün mahalle onu ziyaretine gelerek onsuz mahallenin çok sıkıcı çok cansız olduğunu söylüyordu.Totoca ona kötü haber verdiğini ve bu yüzden kardeşinin bu hallere düştüğüne inanıyordu.Bu yüzden vicdan azabı çekiyordu.
Babası ünlü bir şirketin amirliğine atanmıştı. Zeze’yi karşısına alıp ona artık bu sefaletin bittiğini ve bundan sonra acı çekmeyeceğini söyledi. Ayrıca Şeker portakalı fidanının kesimini de ertelettiğini söyledi.ama Zeze için şeker portakalı kesilmişti.Çünkü onun manevi babası Manuel Valaderes ölmüştü.
Kitabın Ana fikri:
Çocukların çocuk olduğu unutulmayıp gereken ilgiyi ve şefkati göstermenin önemi vurgulanmıştır.
Kitabın Kahramanları:
ZEZE: Küçük yaşta okuma yazma öğrenen,yaramaz bir çocuk.Aile sevgisinden mahrum bırakılmış ve sürekli dayak yemiştir.
TOTORA: Zeze’nin abisidir.
EDMUNDO: Zeze’nin dayısıdır. Ayrıca çok zeki ve çok kültürlüdür.
GLARİA: Zeze’nin ablasıdır.
MANUEL VOLODERES: Babasını olmasını istediği Portekizli adam.
Kitabın Yorumu: Hem büyüklere hem çocuklara hitap edebilen dille anlatılmış ufak şeylerle mutlu olmak ve sahiplenmenin en yalın haliyle bir çocuğun anılarını anlatan bu kitap bence özellikle küçük yaşta okunup ders alınması gereken bir kitaptır. . En kötü yalan insanın kendisine söyledği yalandır.Zeze akıl dolu maceralarıyla bize heyecanlı anlar yaşatıyor… Hayatıma başlı başına bir bakış açısı kazandıran bir eser. Herkesin mutlaka okuması, hatta belli bir yaşın altındayken okuması gerektiğini düşündüğüm yapıt.
ŞEKER PORTAKALI-JOSE MOURA DE VASCONCELOS
A) FİZİKİ DEĞERLENDİRME
Kitabın Adı :Şeker Portakalı
Yazarı :José Mauro de Vasconcelos
Yayınevi :Can Yayınları
Baskı :60. Basım / 1995
Kağıt Kalitesi: 2. Kalite
Sayfa Sayısı :207
Puntosu :12 Punto
Resim Özellikleri: Kitapta renksiz,karakalem çalışmasını anımsatan soyut resimler vardır.
Kitapta içeriği anlatan bir bölüm yoktur.Okuyucunun ne ile karşılaşacağı yalnız bir cümle ile verilmiştir :”Günün birinde acıyı keşfeden küçük bir çocuğun öyküsü.”
Yazar Hakkında Bilgi: Şeker Portakalı isimli kitabın özgün adı O Meu Pé de Laranja Lima’dır (1986).
Yazarı; José Mauro de Vasconcelos, 26 Şubat 1920 de Rio de Janeiro yakınlarındaki Bangu’da doğdu. Kızıldereli bir anne ile Portekizli bir babanın çocuğu olan José Mauro de Vasconcelos iki ayrı kültürün de izlerini taşıdı. Oldukça yoksul olan ailesi onu Natal kasabasındaki amcasının yanına gönderdi. Orada 19 yaşındayken Hotengi Irmağı’nda yüzmeyi öğrendi. İlerde bir gün yüzme şampiyonu olmanın hayallerini kurdu. Liseyi Natal’da bitirdikten sonra 2 yıl tıp öğrenimi gördüyse de öğrenimini yarıda bırakıp yeni hayaller peşinde Rio de Jenario’ya ya gitti. Orada ilk işi boks antrenörlüğü oldu. Tarım işçiliği ve balıkçılık yaptı. Yaşamı boyunca çeşitli işlerde çalıştı. Bu onun yazarlığına büyük katkılar sağladı. Değişik ortamlarda , değişik koşullarda farklı insanlar tanıdı. İyi bir gözlemci ve usta bir yazarın elinde bütün bu yaşamlardan pek çok roman çıktı ortaya. Bunlar yazarın çok yönlü kişiliğinin ve içinde bulunduğu arayışın bir yansıması olarak değerlendirilebilir. José Mauro de Vasconcelos’un Beyaz Toprak isimli eseri çok beğenildi. Kayığım Rosinha (1961) ile ününün doruğuna çıktı. Ama onu dünyaya tanıtan kitabı Şeker Portakalı (1968) oldu. Bu romanı 12 günde yazdığını açıklayan yazar “Ama onu 20 yıldan fazla taşıdım yüreğimde” der. Şeker Portakalı’nın küçük kahramanı Zeze’nin serüvenleri Güneşi Uyandıralım (1974) ve Deli Fişek adlı romanlarında da devam etmiştir.
B)İÇERİK DEĞERLENDİRME
ÖZET:
Zeze fakir bir ailenin ince ruhlu , zeki ancak anlaşılamamış, yaramaz bir çocuktur. Erken yaşta kendi kendine okumayı öğrenir, hayatın içine gerçeklerine daha erken atılır. Babası işsizdir. Annesi geç saatlere kadar çalışmaktadır. Okula başlayıncaya kadar geçen zamanda ablası ve küçük kardeşi ile evde yaşadıkları anlatılır. Zeze, diğer öğretmene hemen hemen tüm öğrenciler çiçek getirirken kendi öğretmenine kimsenin çiçek getirmediğini fark eder. Parası olmadığı için bir bahçeden çiçekleri gizlice toplar ve her sabah erkenden öğretmenin masasına bırakır. Ancak bir süre sonra yakalanır. Yaptığının hırsızlık olduğunu söylerler ve onu cezalandırırlar.
İnce ruhunun yanında yaramaz olan Zeze’nin eline eski bir çorap geçer. Tıpkı yılana benzemesi onda muzur bir fikir uyandırır. Bir ucuna ip bağlar, ağacın üstünden geçirir ve saklanıp avını bekler. Annesinin arkadaşını korkutur ve dayakla cezalandırılır.
Bir gün okula gitmek istemez. Bir Kiliseye gider oradaki mumları uçurtmasının ipine süreceğini söyleyerek papazdan alır ve Kilise’nin girişine mumları sürer. Yine annesinin bir arkadaşı Zeze’nin kurbanı olur, kayarak düşer. Zeze yine yakalanır, cezalandırılır.
Zeze Noel’de babasının kendisine bir şey almadığına söylenmesini babasının duyduğunu fark edince çok üzülür, tüm gün babasına sigara alacak parayı biriktirmek için ayakkabı boyacılığı yapar.
Yine okuldan kaçtığı bir gün sokakta müzik parçaları yazılı afişler satan bir adamla tanışır, yanında çalışmaya başlar. Bu sırada öğrendiği parçalardan birini babasını üzgün gördüğü bir gün söylemek ister. Babası Zeze’nin ilk cümlesine bir tokatla karşılık verir. “Devam et” der. Zeze devam eder. İkinci bir tokat daha gelir. Zeze söylediği şarkının sözlerinin anlamını bilmez. Babasının niçin sinirlendiğini de anlamaz. Zeze’nin gözlerinden yaşlar gelmeye başlar, babası çok sinirlenmiştir. Kemerini eline alır, Zeze’yi fena halde döver. Zeze buhran içindedir ve onu kimse anlamamaktadır. Bu nedenler onu bir portakal ağacı fidanı ile dost olmaya iter. Dertlerini bu fidanla paylaşır. Manuel Valenderes ise Zeze’nin dertlerini paylaştığı, orta yaşın üstünde bir dostudur. Belki de Zeze’yi anlayan tek yetişkindir. Zeze ona öylesine bağlanmıştır ki ona kendini evlatlık olarak alıp almayacağını sorar. Bu dostunun arabasıyla tren raylarının arasında parçalanması Zeze’yi karamsarlığa iter.
Hikayenin sonunda babası iş bulmuştur ve Zeze’ye artık hayatlarının düzene gireceğini söyler. Ancak Valanderes ölmüş, Şeker Portakalı fidanı da kesilmiştir. Zeze için artık her şey bitmiştir.
Hikaye “Olup bitenleri çocuklara niçin anlatmalı?” sorusu ile biter. Zeze’ye gerçekler çok erken anlatılmıştır.
ÇOCUKSU ÖĞELER
Zeze’nin hiç kimsenin çiçek getirmediği öğretmeni için bir bahçeden gizlice çiçek toplaması ve erkenden gelip öğretmeninin masasına bırakması.
§ Babasını üzdüğünü düşündüğü için ayakkabı boyacılığı yaparak babasına en sevdiği sigarayı alacak kadar para biriktirmesi
§ Ayağının kırık cam parçasıyla kesildiğini , ailesinin kızacağından korktuğu için çektiği acıya rağmen saklaması
§ Şeker Portakalı ile kurduğu diyolog
§ Babasını mutlu etmek için ona şarkı söylemesi.
KAHRAMANLAR:
Zeze: Fakir ve kalabalık bir ailenin en küçük oğlu. Oldukça zeki, ince düşünceli ve yaramaz bir çocuk. Kendinin kötü bir çocuk olduğunu düşünmekte ve ailesi tarafından kendine uygulanan şiddeti haklı görmektedir.
Gloria: Zeze’nin ablasıdır ve evde Zeze’yi dövmeyen tek kişidir. Zeze’yi daima korur ve sever.
Edmundo Dayı: Zeze’nin merak ettiği her şeyi sıkılmadan ona anlatan ve Zeze’ye sürekli bir şeyler öğreten yaşlı akrabalarıdır.
Luis: Zeze’nin bakmakla zorunlu olduğu küçük kardeşidir. Zeze her zaman ona iyi olanı öğretmeye çalışmaktadır.
Portekizli Manuel Valendares: Zeze’nin kötü bir şekilde tanıştığı fakat sonra çok iyi dost olduğu zengin bir adamdır.
Minguinho: Zeze’nin evlerinin bahçesinde bulunan ve Zeze’nin hayatına dair her şeyi paylaştığı konuşarak rahatladığı şeker portakalı fidanının adıdır.
ANAFİKİR:
Çocuklar çevrelerinde olan her olayın farkındadırlar ve bunlardan etkilenirler. Onlara yaklaşırken kendi dünyalarının olduğunu unutmamalıyız.
KABUL VE DEĞERLER:
§ Ekonomik olarak sıkıntı içerisinde bulunan ailelerin çocukları bu hayatın her zorluğuna sabırla katlanmak zorundadırlar.
Kitapta Zeze ailesinin çektiği her sıkıntıyı bilmekte ve bunlara dayanmaya çalışmaktadır. Baba işsiz olduğu için asabidir ve şiddet uygulamaktadır. Zeze buna katlanır çünkü babası işsiz olduğu için böyle davranmakta haklı olduğunu düşünmektedir.Oysa kitabı okuyan çocuklar kendilerini bu kahramanla özdeşleştirecekler ve acı duymayı, ezilmeyi normal sayacaklardır. Bu yanlış bir yönlendirmedir.
§ Yazar, eserde Hristiyanlık dininin bazı anlayışlarını işlemiştir.
Romanın oturduğu yapı Hristiyanlıkla örtüşmektedir. Dini öğelere yer verilmiştir. Noel’de küçük İsa’nın doğması, şarap, ekmek yenilmesi, kilise’den bahsedilmesi bunlara örnek verilebilir.
§ Büyükler çocuklara yaramaz, kötü olduklarını söylüyorsa bu doğrudur.
Eserde Zeze’nin kötü bir çocuk olduğuna Zeze ailesi ve yazar inanmaktadır. Noel’de Zeze için İsa yerine şeytan doğmasının belirtilmesi buna iyi bir örnektir. Ayrıca Zeze’nin gördüğü şiddete karşı kendini sürekli suçlu görmesi okuyan çocukları olumsuz etkileyecek bir davranıştır. Bu davranış çocuğa kendi davranışlarının ve düşüncelerinin büyükler nazarında önemsiz olduğu hissini verebilir.
§ Büyükler çocukların davranışlarını anlayamaz.
Zeze ince ruhlu zeki bir çocuktur ancak davranışları çevresince anlaşılamaz. Öğretmenini mutlu etmek için getirdiği çiçeklerin sorgusuz hırsızlık olarak değerlendirilmesi, babasını mutlu etmek için anlamının bilmediği bir şarkıyı söylemesi karşısında dayak yemesi yazarın bakışını en iyi gösteren örneklerdendir.
Temel değerlerle kabullerin her zaman uyuşmadığı değerlendirilmesi yapılabilir.
DİL VE ÜSLUP:
Kitabın dil ve üslubu çocukların zevk alacakları niteliktedir.Cümleler ve paragraflar kısadır.Karşılıklı konuşmalara sıkça yer verilmiştir.Mecazi ifadeler çok fazla yer almamıştır.Bunun yanında cümlelerde orijinal bir yapı yoktur.Kelime seçimi çocukların düzeyine uygun olarak yapılmıştır.Olayların anlatımı akıcı,tasvirler etkileyicidir.Fazla olay ve hareket olmamasına rağmen, seçilen ayrıntılar çocuğun diliyle verilince etkileyici unsur haline gelmiştir.
KİTABIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Kitap hayatın acı yüzünü bir çocuğun dünyasında işlemesi ve onun diliyle bunu anlatması yönüyle oldukça etkili bir eserdir. Bu anlatım okurken duygusallığın ağır basmasına sebep olmaktadır. Kitap bittiğinde Zeze’yi anlıyorsak çocukların dünyasına adım atmışız demektir. Onların davranışlarındaki hareket noktalarını saptamak gerektiğini kuvvetle hissettiren bir romandır. Bunların yanında iyi-kötü karakterin ayrımının tam yapılmadığı (Zeze’nin babasının çocuklarının isteklerini yerine getiremediği için üzülmesinin yanında, onları dövmesi), karakterlerin özelliklerinin ayrıntıyla verilmeyip yalnızca çocuğun o karakter hakkındaki düşüncesinin verilmesiyle yetinilmiş olması (Edmundo Dayı Zeze’nin korkuyla karışık güven beslemesi veriliyor. Fakat bunda çocuğun doğru kararda olup olmadığını anlayabileceğimiz bir ayrıntı verilmiyor) ve bir şikayet romanı özelliği taşıması kitapta fark edilen eksikliklerdendir.
Kitabın hangi anlayışla yazıldığı hususuna gelince; daha çok çocuğun duyguları ele alınarak çocuğa içten bir bakış yapılmıştır. Bu nedenle yenilikçi anlayışla yazıldığını söyleyebiliriz.
İLKÖĞRETİMDE OKUYAN BİR ÇOCUĞUN KİTAP HAKKINDA GÖRÜŞLERİ
Kitabı çok beğendim. Okurken Zeze’ye çok üzüldüm. Çok acı çekti. Onun mutlu olmasını istedim. Olaylar çok akıcıydı. Zeze’nin öğretmenine çiçek götürmesi beni etkiledi. Ben de olsam öğretmenime çiçek götürürdüm. Zeze’nin babası kötü bir adam çünkü Zeze’yi çok dövdü. Dövmeseydi daha güzel olacaktı. Kitabı okurken isimleri aklımda tutmakta zorlandım. Ama yine de güzel bir kitaptı. Birde başlarda okurken sıkıldım sonrası güzeldi. Resimleri azdı.
ŞEKER PORTAKALI ROMAN ÖZETİ (JOSE MAURO DE VASCONCELOS)
Kitabın Adı:Şeker Portakalı
Yazarın adı:Jose Mauro de Vasconcelos
ROMANIN ÖZETİ:
Roman kahramanı Zeze çok çocuklu yoksul bir ailenin küçük çocuklarından biridir. Olaylar işsizlik yüzünden ruhsal bunalımlar geçiren bir baba, kardeşlerinin sorumluluğunu üstlenmiş bir ağabey ve ablalar etrafında gelişir. Küçük kardeşi Luis henüz yaşananları algılayamayacak kadar küçüktür. Anne karakteri ise siliktir. Çünkü anne, ailenin geçimini sağlamak için çalışmak zorundadır ve çocuklarına ayıracak hiç vakti yoktur. Kısacası aile fertleri Zeze’yi anlayabilmekten çok uzaktır.
Zeze’nin mahalledeki insanlara yaptığı, çoğu kez zarar verme boyutuna ulaşan, şakalar ve yaramazlıklar, aslında yaşadığı yalnızlık duygusundan kaynaklanır. Ama o çevresindeki insanların söylediği gibi kendini “şeytanın vaftiz oğlu” sanır. Kötü bir çocuk olduğuna inanır. Yüreğindeki sevgi açığını kapatmak için hayali arkadaşlar yaratır. Bunlardan biri bir yarasadır. Diğeriyse yeni evlerine taşındıklarında her çocuğun bahçedeki ağaçlardan birini seçmesiyle ortaya çıkar: Hiç kimsenin beğenmediği bir şeker portakalı fidanı... Zeze, bu hiç de adil olmayan paylaşımda payına düşeni kabullendiğinde artık bir dostu daha olmuştur. Onlara isim takar ve onlarla konuşur.
Aile fertleri dışında Zeze’yle ilgilenen birkaç kişi göze çarpar. Bunlardan biri Edmundo Dayı, diğeriyse Zeze’nin öğretmenidir. Edmundo Dayı ona aradığı sevgiyi değilse de en azından ara sıra para verir ve kendince yeni şeyler öğretir. Öğretmense söylenenlerin aksine Zeze’nin mükemmel bir çocuk olduğu görüşündedir.
Bir süre sonra bir sokak şarkıcısı ortaya çıkar. Zeze onunla birlikte sokak sokak dolaşıp şarkı söylemeye başlar. Bu Zeze’nin severek yaptığı tek şeydir. Adam açık saçık şarkılar söylediği için babası onunla arkadaşlık etmesini istemez. Zeze bunu anlayamaz. Çünkü söylediği şarkıların anlamını bilmez. Bir gün sırf babasını mutlu etmek için ona bu şarkılardan birini söyler. Ve hayatının en kötü dayağını yer. Bu olaya en çok Gloria üzülür; aile fertlerinin onu dövmelerini yasaklar.
Zeze, en büyük dostunu yine bir yaramazlık sonucu tanır. Bu daha çok tehlikeli bir oyundur. Hareket halindeki arabaların arkasına yapışıp rüzgarı ve hızı hissetmek, onun deyimi ile yarasa olmak... Portekizli Manuel Valadares ‘in arabası çok fiyakalıdır. Bu yüzden yarasa olma oyununu bu araba üzerinde denemek için büyük bir istek duyar ve iş başındayken yakalanır. Portekizli poposuna vurup onu çevredeki herkese karşı rezil etmiştir. Yüreği yoğun bir nefret duygusuyla dolar. Sonraları onu daha yakından tanıma şansına sahip olur. Ve bu adam yaşamdaki en çok sevdiği insan haline gelir.
Babasından yediği dayaktan sonra intihar etmeyi düşünür. Ama Portekizli’nin desteğiyle vazgeçer. Ondan kendisini evlat edinmesini ister. Ne yazık ki adamın ömrü buna yetmez. Bir süre sonra ölüm haberi gelir. Talihsiz bir trafik kazası geçirmiştir. Portekizli’nin ölümü Zeze’yi yaşamdan koparır. Daha sonra kendi içinde yaşadığı bir iç savaş başlar. Bu birkaç günlük süreç aynı zamanda Zeze’nin büyüme sürecidir. Hastalığı esnasında şeker portakalının çiçek açtığını öğrenir. Ama artık ne o, ne de yarasa önemlidir. Yaşadığı büyük acı Zeze’yi olgunlaştırmıştır.
ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Zeze: Baş kahraman, yoksul bir ailenin küçük çocuklarından biridir.
Totoca: Zeze’nin ağabeyidir. Bencilce ve tutarsız davranışlar sergiler.
Edmundo Dayı: Yaşlı bir akrabadır. Ona ailesinden çok daha iyi davranır.
Jandira: Zeze’nin ablasıdır. Zamanını roman okumak ve sevgililerini düşünmekle geçirir.
Gloria: Zeze’nin ablasıdır. Onu ailede en çok seven ve koruyan kişidir.
Bay Arivaldo: Bir sokak şarkıcısıdır. Zeze ile aralarında sessiz bir dostluk gelişmiştir.
Lala: Zeze’nin diğer ablasıdır. Son zamanlara kadar Zeze ile ilgilenmiş ama sonraları ya bıkmış, ya da sevgilisiyle olmayı tercih etmiştir.
Luis: Zeze’nin küçük kardeşi, kardeşlerden en küçüğüdür. Ailede herkes tarafından sevilir.
Luciano: Luciano adındaki yarasa, Zeze’nin isim takıp konuştuğu çok sevdiği arkadaşlarından biridir.
Minguinho (Xururuguinho): Bir şeker portakalı ağacıdır. Zeze, Luciano gibi onunla da konuşur. Hatta onların da konuştuklarını düşünür.
Bay Paulo (Baba): İş bulamadığı için psikolojik sorunlar yaşamaktadır. Bu yüzden çocuklarına karşı yeterince sevecen ve sabırlı olamaz.
Anne: Ailenin geçimini sağlamak için çalışmak zorundadır. Çocuklarıyla ilgilenemez. Bu yüzden romanda arka planda kalır.
Manuel Valadares (Portuga): Zeze’ye sevgiyi, yaşamın sevilebilecek yanlarını öğreten insandır. Onun iyi ve mutlu bir çocuk olabilmesi elinden gelen her şeyi yapar.
Cecilia Paim (Öğretmen): Yaptığı bütün haylazlıklara rağmen onun mükemmel bir çocuk olduğunu düşünen duygulu ve anlayışlı biridir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder